Hepimiz bir sosyal çevre içine doğarız. Bu sosyal çevrenin en küçük birimi de ailedir. Özgüvenimizin temeli bebeklikten itibaren aile içinde atılır. Bebeklikten itibaren ebeveynin birçok davranışı bebeğin özgüveni etkiler; çocuğu tutuş şeklindeki kaslarındaki tavırları (sinirli mi, gergin mi, sakin mi?), yetişkinin yüzündeki ifade, mimikleri, kelimeleri, hareketleri çocuk ağladığı zamanki tepkileri…

Çocuk bütün bu tepkilere dayanarak kendisiyle ilgili bir tasarım oluşturur zihninde; “ben seviliyorum”, “ben değerliyim” ya da “ben sevilmiyorum”, “ben değersizim”, “ben önemsizim, istenmiyorum” gibi…

Ve bu kendimiz ile ilgili tasarımlar hayatımız boyunca ilişkilerimizi etkiler.

Özgüveni yerinde olan birisi kendi değerini bilir, kendisine saygı duyar, kendisine dürüst davranır. Kendisinin olumlu olumsuz taraflarını kabul eder ve olumsuz taraflarını eleştirmek yerine nasıl olumluya dönüştürebilirim diye düşünür. Değişime açıktır. Kaç yaşında olursa olsun olumlu yönde değişebileceğine inancı vardır ve hayatta seçim şansı olduğunu bilir. Kendisine böyle bakan birisi muhatabına da değer verir, saygı duyar, muhatabını her türlü kabul eder, onun olumsuz yönlerine odaklanmaktansa olumlu yönlerine odaklanır ve en önemlisi de muhatabının değişebileceğine inancı vardır. Bu değişimi eleştirerek değil olumluya odaklanarak yapar.

Özgüveni/ özdeğeri düşük olan kişi ise yukarıda belirtilenlerin tam tersi bir durumdadadır. Kendisine değer vermez, saygı duymaz, olumsuz taraflarını eleştirir, değişime inancı yoktur. Seçme şansı olduğunun farkında değildir. Böyle bir insanda kendi değerini takdir edemediği için muhatabını takdir edemez, muhatabına saygı gösteremez, muhatabını olduğu gibi kabul etmez, muhatabının değişimine inanmadığı için onu bir kalıba sokar ve sürekli oradan yargılar.

Kendilerini değersiz hisseden, kendisini sevmeyen insanlar, hayatta kurban olmayı tercih ederler; kaldırılmayı, aşağılanmayı beklerler. Sürekli en kötüsünü bekledikleri için kötü olayları çekerler (ne düşünürsek davranışlarımız ona göre şekillenir). Bu durumda muhataba güveni azalacağı için kendisini soyutlar, yalnız kalır ve başkalarına da kendilerine davrandıkları gibi davranırlar. Zalimce davranabilirler ve bu hareketlerinden başkalarını sorumlu tutarlar.

Kendisine değer vermeyen kişi sürekli muhatabından değer bekler. Bunun için muhatabını manipüle eder. Bu da muhatapta öfke duygusu oluşturur.